Ayvalık tarihi dokusuyla güzel bir kent. Sokağa adımınızı attığınızda bir kolektif hafıza ve yaşanmışlık duygusu içinde buluyorsunuz kendinizi. Yıpranmış taşların üzerinden uzun yürüyüşler yapmak, evleri, kapı ve pencereleri izlemek size yalnızlığınızı hissettirmiyor. Ama Barbara Art Residency; eskiyle yeniyi karıştıran mimari dokusuyla daha da özel bir mekan bence. Gün ışıklarıyla beraber sizi sürekli karşılayan bir deniz ve arkada varlığını hissettiren dağlar var burada. Ot kokuları suyla karışıyor ve ışık içinde yüzen bir gemide kendinizi buluyorsunuz bazen. Hemen yanı başınızdaki atölye size bu enerjinizi yaratıcı kanallara aktarma şansı veriyor. Bu yanıyla bir sanatçı tapınağı, mistik bir kendinle beraber olma ve sorgulama alanı dersem sanırım abartmış olmam. Benim için yaratıcı bir süreç oldu bu yüzden. Ayrıca güzel insanlar tanıdım, güzel dostluklar kurdum. Büyük kent karmaşası algılamakta zorlandığımız dingin zaman duygusunu ve şarap eşliğinde dost sohbetlerini tekrar yakalamak kesinlikle iyi geldi bana. Bu paylaşma duyguları yaşanır bir ülke için umutlarımızı tazeliyor elbette. Bütün bunların belki de hayatımızı değiştirmek gerekliliğinin bazı sinyallerini aldığımı söylemek en önemlisi sanırım...